18 Eylül 2016 Pazar

Martin Eden


Martin Eden Kitabı Hakkında Genel Bilgiler
1909 yılında 33 yaşındayken yayınladığı bu roman Jack London’ın sanki biyografisi sayılabilir. Martin Eden’i yazdığında Vahşetin Çağrısı, Beyaz Diş ve Deniz Kurdu ile büyük galibiyet kazanmıştır. Fakat büyük bir hayal kırıklığına uğramıştır. Ve denizlere açılmıştır. Burada yaşadığı sıkıntılar ona Martin Eden’i yazdırmıştır. Kitaptaki Ruth karakteri ise Jack London’ın birincil aşkı Mabel Applegarth’dir. Jack London da girdiği bir buhran sonucu Martin Eden'in sonuna aynı bir sonla intihar etmiştir.

Martin Eden Kitabının Konusu
''bir öpücük için ölmeye razı olan tanrının çılgın aşığı''. Bu deli aşık Martin Eden’dir. Vahşi saba, cahil, çalışmayı sevmeyen, aylak bir denizci ve çete kavgalarının baş rol oyuncusudur. Yakışıklı ve kadınların ne istediğini bildiği için çevresinde kadınlar hiç beceriksiz olmaz. Böyle bir insan yazan olabilir mi? En önemlisi de kendini eğiterek, aşık olduğu kadının gönlüne girmeyi başarabilir mi? Sınıfların belirli çizgilerle ayrıldığı bir zamanda ait olduğu daha aşağı sınıftan sıyrılarak üstteki sınıfa yalnızca entelektüel birikimi ile girebilir mi? Laf konusu Martin Eden ise…
Yazar elde etmek isteyen bir İnsan kitabı bitirdikten daha sonra bir defa daha düşünecektir.

Martin Eden Kitabının Özeti
Kaba saba, sadece dövüşmeyi ve kadınları yakışıklılığı ile etkilemeyi bilen Martin Eden bir barda üst tabakadan bir adamın dövüş sırasında hayatını kurtarır. Adam da Martin’i akşam yemeğine eğlence eder. Eve girdiğinde kocaman cüssesi yüzünden bir şeyleri devirmekten korkarak, oraya ait olmadığını her zerresine değin hissederek diken üstünde oturmaktadır Martin. Bu rahatsızlığına rağmen yeniden o evde görür hayatının aşkını. Onların fakat hayatlarını bitiren bir aşk olacaktır. Fakat Martin bunu anlayamayacak dek kör olmuştur aşkından. O anda kitapları görür: “Mektubu okuyan dostuna bakarken masanın üstündeki kitapları gördü. Açlıktan ölmekte olan bir adamın gözleri, gıda gördüğünde nasıl arzuyla dolarsa, gözlerinde öyle bir istek belirdi.”

Martin, Ruth’u etkilemenin data ve entelektüellik olduğunu anlar. Ama parası yoktur Martin’in. Kitap alıp okumadan nasıl bilgisini arttıracak? Nasıl Ruth’un kalbini çalacaktır? Ruth da ondan hoşlanıyordur bundan başka. Martin Eden cevabı kütüphaneye gitmekte bulur. Parası yoksa kütüphaneler vardır sonuçta. Orada eline ilk geçen, birincil dikkatini çeken kitabı alır ve okumaya başlar. O bir geometri kitabıdır.

Süre ilerledikçe öğrenmeye açlığı artar Martin’in. Ruth ile de yakınlaşmaya başlarlar. Ruth onun eğitimli olmasını ister. Martin okula yazılır. Ruth onun daha akıllı olmasını ister Martin daha çok kitap okur, araştırır. Kızın ailesinin sınıfına çıkamaz ve onlar tarafından tam bir kabullenme olmaz Martin’e aleyhinde. Ruth Martin’den çalışmasını ister. Bunu sağlamak için aşkını kullanır ama bunda başarılı olamaz. Martin bütün okumalarının sonucu çalışmanın ona uygun olmadığını, çalışmanın bir cins esaret olduğunu savunur. Lakin elindeki parası da gitgide artarak tükeniyordur Martin’in.

Bundan Böyle yazan almak ister. Öteki yazarların yazdıklarını okur ve çok basit ve derinliksiz bulur. “ Yaşam böylece değişik, o derece harikuladeyken, sürü sürü problemlerle, rüyalarla, mertlik isteyen güçlüklerle doluyken, bu öyküler sadece bayağı şeyleri anlatıyordu. Hayatın şiddetini ve baskısını hissetti; hayattaki hummayı, ter döküp didinmeleri, barbar isyanları… işte bunlardı yazılması gereken şeyler!”

Ardından kendisi hayatın en kuvvet koşullarını, en amansız durumlarını hikayelerinde yansıtır. Hikayelerini bir çok dergiye gönderir. hemen hemen hepsinden de ret mektubu alır. Editörler yarı bir makinenin dişlileriymiş gibi Martin’in ruhunu, hikayelerini, inancını kemirirler. yine de kendine olan inancını kaybetmez Martin. Ruth’dan zaman ister. Birazcık süre. Her şeyi yoluna koyacaktır, yazarlığı başaracak, para kazanacak ve evleneceklerdir.

Martin fazla az uyuyordur, çok eksik yiyordur, yalnızca okuyor ve yazıyordur. Sağlığı da ruhsal durumu da artan bir şekilde zayıflıyordur. Dergilerden gelen ret mektuplarından bir yığın olmuştur odasında: “İsterse on bir değil iki defa on bir sene sürsün. Burada duramazsın. Devam etken gerek. Bu kavganı sonsuza dek devam etmek zorundasın biliyorsun.”

Adamakıllı parasız kaldıktan daha sonra Martin bir çamaşırhanede çalışmak zorunda kalır. Fazla fazla çalışıyordur. Bu sürede okuyamıyor ve yazamıyordur da. Bu onun ruhuna ıstırap verir. Bu işte de kalamaz. Ve biraz para biriktirdikten sonra ayrılır.

Çamaşırhaneden ayrıldıktan sonra Martin uzunca bir vakit hiçbir şey yapamaz.. Bol bol dinlenir. Hafif şeyler okur. Yeterince dinlenince birincil fırsatta para için denize açılacaktır baştan. Editörlerle girişeceği yeni savaşında paraya çok ihtiyacı olacaktır. Ruth bunları duymaktan dolayı hayal kırıklığına uğrar yeniden. Martin’i anlamıyordur ve hiç anlayamayacaktır:”Ben sevdiğim ve hürmet duyduğum adamı, bazı saçma şiirler ya da şakalar yazarı olmaktan fazla, daha temiz, daha yüksek bir kişi görmek isterdim.”

Martin bu yazma sevdası yüzünden kendini iyice tüketir, özlem ve hastalıktan kıvrandığı bir zaman bir dergiden hikayesinin yayınlanması karşılığından kırk dolar ödeneceğini belirten bir mektup kazanç. Bu mektup ona yaşam enerjisi vermiştir ve savaşına kaldığı yerden devam edecektir. Martin aç gözlü, para düşkünü, basmakalıp bir insan değildir lakin bu kırk dolar ona paradan daha fazla anlam ifade ediyordur.

Bir zaman sonra tekrar rahat zamanlara girer. Dergilerde çeper zor yayınlanan hikayelerinin de parasını alamıyor oluşu ayrıca ruhsal hem sinirsel bir sarsıntı yaşatmıştır ona. Ruth ve ailesi de Martin’i henüz kabul edememiştir. Siyasi fikirleri yüzünden kesintisiz sürtüşmeler yaşıyorlardır.

“Senden tek istediğim beni sevmen ve aşka inanman. Benim içimde beni yazmaya zorlayan şeyle, senin aşkını doğuran şey benzer.” Der Martin Ruth’a.

Bu zorlama zamanlar içinde Martin, Brissenden adında birisi ile tanışır. Tüm dünya ona sırt çevirirken onu bir tek anlayan o olmuştur. Verem olan Brissenden’in fazla zamanı kalmamıştır fakat Martin ile dostlukları gün geçtikçe güçleniyordur. Birlikte sanat, edebiyat, biyoloji… gibi bir çok konuda tartışmaları, muhabbetleri hiç bitmez. Brissenden Martin’in minik ve yoksul odasına ziyarete geldiği bir sırada bir hikayesini okur ve fazla beğenir. Lakin bu hikayesi Martin’in tuttuğu kayıtlara göre yirmi yedi dergiden geri gönderilmiştir. Bunu duyan Brissenden öksürüğü izin verseydi uzun bir kahkaha atacaktı.

Bir süre sonra Brissenden, hastalığının acısına dayanamayarak intihar eder. Bu Martin’i çok fazla etkiler ve yıpratır. Artık onun da yaşamaya ve uğraşmaya gücü kalmamıştır. Bu sefer de şansı geri dönmüştür. Bütün pes ettiği süre dönmüştür lakin fazla geçtir artık Martin için. Hikayeleri peşpeşe yayınlanır ve peşpeşe ödemeler, çekler kazanç. Fakat paraları borçlarını ödedikten sonra kendine harcamaz Martin. Ölen dostu Brissenden’in avukatına, birazını kız kardeşine, birazını uzun süre odasında kaldığı konut sahibesine, birazını çamaşırhanede birlikte çalıştığı arkadaşına... verir.

Artık ismi günden güne yayılıyordur. Yazıları çok ses getiriyordur. Fakat Martin’in eski yaşam enerjisi ve ricası yoktur. Aksine tanınmaya başlayınca önceleri yüzüne bile bakmayan, onu alaycı kişiler ona yaklaşmaya ve dost olmaya çalışırlar. Bu Martin’in midesini daha çok bulandırır. Ruth bile ona geri dönmeyi istiyordur baştan. Ruth’un ailesi bile onu yemeğe gösteri eder. Bir Zamanlar sürekli tartıştığı ve ona küçümser bakan yargıç, kız kardeşinin eşi, fakat zamanında evinde kalmasına müsade vermemişti… cümbür cemaat onu yemeğe ağırlama ediyor veya onunla ahbap olmak istiyordur. O ise gitgide artarak daha fazla uzaklaşıyordur insanlardan. Herkesten, kendinden bile:” Bu dairenin merkezini de "iş bitti", cümleciği oluşturuyordu. Amansız mantık geçitlerinde zihnine at koş-tura koştura, kendisinin bir hiç olduğu sonucuna vardı. Gerçek olan serseri Martin Eden, denizci Mart Eden'di; lakin ünlü yazar Martin Eden diye biri yoktu. Meşhur yazan Martin Eden, sürü kafasının yaratıp da, denizci ve serseri Mart Eden'in bedenine zor kullanarak soktuğu bir buhardı. Ama bu, onu kandıramazdı. Sürünün tapındığı, yemekler adadığı güneş tanrısı kendisi değildi. O, dersini almıştı. Kendisinden söz eden dergileri okudu. Bu dergilerde yayımlanan kendi portreleri üzerinde derin düşüncelere daldı. Öyle oldu ama, bu portrelerde kendini bulamaz ayla geldi. O yaşayan, coşku çekmiş, aşık olmuş bir adamdı; yumuşak başlı, insan hayatının zaaflarını güzel gören bir adam; baş kasaralarda hizmet görmüş, garip diyarlarda dolaşmış ve ağız dalaşı ettiği o eski günlerde çetesine elebaşılık etmiş bir adam. O, kütüphanedeki binlerce kitapla birincil karşılaşmasında sersemleyip daha sonra bunlar arasında yolunu bularak, kitapları yenmiş bir adam; geceleri durup dinlenmeksizin çalışıp sırtında bir mahmuzla yatağa girmiş, kendisi de kitaplar yazmış bir adamdı. Fakat o, bir tek şey değildi; tüm sürünün doyurmaya savaştığı büyük şey değildi o.”


Martin’i denizler çağırıyordur. “Iş bitti” diye tekrarlıyordur içinden bir ses sıklıkla. Hareket zamanı geldiğinde gemiye biner. Orada da kendini meşgul edecek, ona hareket getirecek bir şey arar son bir uğraş ile lakin bulamaz: “Hayat acı veren bir takâtsizlik halini alınca, bütün bu yorgunluğu sonsuz uyku içinde dinlendirmek için vefat hazırdı. Peki daha ne bekliyordu? Tam zamanıydı işte. Vakti yoktu. Vefat Etmek için sabırsızlanıyordu.”

Kendini denize atınca Martin bir lahza istemsiz hareket olarak nefes alma ihtiyacından nedeniyle kendine fazla kızar. Hala içinde yaşama hırsı kırıntısı olduğunu görür görmez şaşırır. Lakin sonra kendini ayrıntılarıyla bırakır sulara, öyle olmasını istediği gibi: “Yeni bir cennet bulamamıştı kendine, şimdi ise kaybettiği eski cenneti de bulamıyordu.”
Dipsiz karanlık her yanını sarmıştı artık. Martin Eden aradığı cenneti bulmaya gitmiştir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder